"DÜNYAYI KOMÜNİST BİR ŞAİRİN GÖZÜYLE GÖREBİLSELERDİ KEŞKE"

                        


                              

                            C E L İ L E


Kadıköy- Halk- Tiyatrosu

Yazan - Yöneten    -  Ali Yalçıner

Dramaturg             - Bülent Bayrak

Oynayan                 - Ayşegül Yalçıner

Celile HİKMET     - 1880 yılında Selanik'te doğan, Türkiye'nin ilk kadın nü ressamı.
1956 yılında Ankara'da ölen Celile Hanım, Nazım Hikmet'in annesi, Oktay Rıfat'ın teyzesi. 

Güzel bir kadın olmasıyla anılan, yaptığı resimlerle öne çıkan Celile Hanım, yaşadığı dönemde İstanbul sosyetesinin gözdesi olmuş, oldukça ilginç bir yaşam hikayesine sahip. Ben de izlediğim oyun sayesinde tanıdım kendini, hayat hikayesini araştırmaya başladım. Oldukça üretken bir ressam, resimlerini etrafındaki insanlara ve aile bireylerine seve seve dağıtmış. Hamam resimleri çok ilgi görmüş, onları verirken bir koşulu varmış "bu resimleri yatak odasına değil salona asın" diyormuş. 

Nazım Hikmet, hayatımızı o kadar etkilemiş bir şair ki, çoğumuz, onu doğuran, yetiştiren annenin kim olduğunu merak bile etmemişiz. Güçlü karakteriyle toplumda var olmayı başarmış, Osmanlı'nın son yıllarında Yahya Kemal'le "yasak aşk" yaşamış, aşkını inkar etmemiş, arkasında durmuş. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, oğlunun hayatı ve özgürlüğü için yılmadan, korkusuzca mücadele etmiş. 

Hepimizin ezbere bildiği, Hümeyra'nın güçlü yorumuyla hafızalarımıza kazınan, Yahya Kemal'in  "Artık demir almak günü gelmişse zamandan, meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan" şiiri, oyunun leitmotivi. Ali Yalçıner'in, şarkıyı, Celile Hanım'ın hayatındaki iki şaire nazire gibi kullanması çok yerinde bir seçim olmuş. Şarkının oyunda kullanılma biçimini, Ayşegül Yalçıner'in şarkıyı söyleyiş tarzını sevdim. 
* Daha fazla spoiler yok! 

Arada kaynayıp giden güçlü kadın karakterlerinin öne çıkmasına tiyatronun ihtiyacı var. Bu kadınların, sanki hiç yaşamamış, hiç bu mücadelelerden geçmemiş gibi yok sayılmasına gönlüm razı olmuyor. Ali Yalçıner'i, öncelikle, bu oyunu yazmış olmasından dolayı kutluyorum. Oyuncunun ses çalışmasına müdahale etmemesi ve bir kaç pürüz dışında, tertemiz bir rejiyle karşılaştım. Dramaturgun da, tıkır tıkır işleyen metne katkısı hissediliyor. Böylesine güçlü bir kadın karakterin anlatıldığı oyun bir kadın yönetmen tarafından yönetilseydi keşke! Oyun başka bir boyut kazanabilirdi, yazmadan geçemeyeceğim.

Digital ortamda sevdiğim oyunları hayat normale dönünce sahnede tekrar izlemek istiyorum, acaba yine aynı fikirde olur muyum, bilmiyorum. Ekranda oyun izlemeyi mekanik buluyorum, oysa ki tiyatro canlı bir organizma, fonksiyonlarını yaşama mümkün oldukça uyum sağlayarak sürdüren basit bir molekül, ekran bu molekülü bozuyor, karmaşık hale getiriyor. Tiyatrocular da oyunlarını ekranda sahnelemeye çok istekli değil kuşkusuz, var olan koşullar, tiyatronun pandemi süresince neredeyse yok sayılması, ekonomik sorunlarına çözüm arayan tiyatrocuların sığındığı, geçici bir çözüm. Görevimiz, onları desteklemek, bu oyunları, evimizin konforunda izlemek.  

Celile Hanım'ın hayat hikayesini tiyatroda kesinlikle Ayşegül Yalçıner oynamalıymış. Oyuncuyu ilk kez bu rolle tanıdığım için böyle düşünmüş olabilirim belki. Bir oyunun başarılı olmasının ilk adımı role uygun oyuncu bulmakla ile atılır. Özellikle biyografik oyunlarda değişmez kuraldır; oyuncu karakterin fiziki durumuyla örtüşmüyorsa, daha baştan ofsayta düşer. Ayşegül Yalçıner'de, tıpkı Celile Hanım gibi, güzel, endamlı bir kadın. Rolle bu anlamda tam olarak örtüşmüş, uyumlanmış. Sahneye de bu derece yakışıyor mu, bunu ancak sahnede izlediğim zaman söyleyebilirim, dijital ortama yakıştığı bir gerçek. Ah bir de içine içine konuşmasa, bütün samimiyetiyle oynadığı karakterin sesini duyurabilse. İlk kim çıkardıysa bu "doğal oyunculuk" illetini başımıza, Allah onu bildiği gibi yapsın.😋 Kim bilir belki çekimden kaynaklanan bir sorun, tavsiyem, ses sorununun ivedilikle çözülmesi. Bütün teknik olanaklarımı zorladıysam da oyuncunun sesini yer yer zor duydum, bir çok güzel repliği, cümleyi kaçırdım.

Sevmediğim, eleştirdiğim şeyler yok mu, olmaz mı?
Ayşegül Yalçıner'in kostümündeki etek boyu, oyuncunun nihai hedefi oluyor zaman zaman. Oyuncu kostüme değil, kostüm oyuncuya yardım etmeli, basit bir sorun oyuncuya ayak bağı olmaktan çıkarılmalı. Keşke bir şapka taksaydı, o zaman daha çok Celile Hanım'a dönüşebilirdi. Ayşegül Yalçıner, belli ki "Sessiz Gemi" şarkısı kadar diğer şarkıları da detone olmadan söyleyebilme yetisine sahip, ama yer yer detone olmaktan kurtulamıyor. "Vatan Haini" şiirinde de aynı sorun vardı, şiir okurken, neden ayrıca yüksek sesle şiire vurgu yapıldığını hiç anlamamışımdır. Böylece daha etkili mi olunuyor? Bence hayır! Bazı detayları daha fazla çalışmak gerekiyor belli ki. Özellikle tek kişilik oyunlarda bu tür sorunlar belirgin bir hal alıyor.  
Bütün oyun boyunca, Celile Hanım'ın kostümündeki siyah kuşağın, sadece bir giysi aksesuarı olarak değil, başka bir anlam ifade etmesini, rejisörün bize bir sürpriz yapmasını bekledim durdum. Olmadı, ah keşke olsaydı! 
Final sahnesi oldukça etkiledi beni, bu oyuna da ancak böyle bir final yapılırdı.👏

"Şer'i düzene başkaldıran" bu olağanüstü kadının hikayesini mutlaka seyretmenizi öneriyorum.
Bilet almak için👇

Seyretix.com
bilgi.kadikoyhalktiyatrosu.com 

                        

                              Celile Hikmet

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir." M. Kemal Atatürk

"Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor.."