" Kuş oldu, kayık oldu, deniz oldu, su oldu, güneş oldu ve insan oldu."

 




MERAKLISI İÇİN ÖYLE BİR HİKAYE.💜


Ankara DT Yapımı.

Yöneten                - Murat Çidamlı

Dekor Tasarım     - Seyhan Kırca

Kostüm Tasarım  - İnci Kangal Özgür

Müzik                    - Onur Yüce

Oynayan               - Erdinç Doğan


TRT 2 de "Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye" oyununun gösterimi varmış dediler. Çok uzun bir zaman sonra sanki tiyatroya gidiyormuş gibi hazırlığımı yaptım, defterimi kalemimi zulama koydum, gözlüğüm illa ki olmalı yanımda, heyecanla beklemeye başladım. Her şey bir illüzyon değil mi zaten, kendimi bu illüzyonun içine bıraktım.

Heyecanım oyunun Etnografya Müzesinde sahneleniyor olmasındandı, kanat takıp uçtum Ankara'ya, ver elini Altındağ. Dedim ya, her şey bir illüzyondan ibaretti, ben o heyecanı yaşadım. Oyuncunun yerine koydum kendimi,  güzelim mekanda ben de sahneye çıktım. Öncesinde Resim ve Heykel Müzesi'nin şahane bahçesinde dolaştım, demli bir çay içtim. On dakika anonsunu duydum, kalp atışım hızlandı ve perdeee... 

Sait Faik Abasıyanık'ın (SFA) hikayelerinden Savaş Dinçel'in oyunlaştırdığı, çok sevdiğim tiyatro metinlerinden biri olan "Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye, mekanın ruhuna uygun bir podyum tasarımı ve gölge oyunlarıyla başladı. Hah ben bu oyunu izlerim dedirtti daha baştan, 2 perdeyi de sıkılmadan, ilgiyle izledim. Tıpkı tiyatroda yaptığım gibi antrakta kendime filtre kahve yaptım, para vermedim çünkü evdeydim. Garip bir histi, umarım daha uzun sürmez, tiyatroların bayat kahvelerine razıyım!

Başladı keresteci Faik Bey'in oğlu, pasaportunun meslek hanesinde "Yok" yazan Sait'in hikayesi. 

Erdinç Doğan, kuş oldu, kayık oldu, deniz oldu, su oldu, güneş oldu; kendine sunulan dekorun olanaklarını ıskalamadan, oynadığı karakter olduğuna seyirciyi ikna etti. Dekor ve kostüm tasarımcılarına özel bir alkışım olsun.👏 Karagöz perde, animasyon ve çizimler oldukça baştan çıkarıcıydı. Kuklalar, zambaklar, "şapkasından dünyayı çıkaran adama" eşlik ediyordu. Görsel zenginlik bazı oyunlara çok yakışıyordu. 

Bedenini bu kadar doğru kullanan oyuncunun eksiği şarkı söyleyememesiydi! Şarkı seçimleri doğru, söyleniş biçimi yanlış bana göre. Yönetmen farklı bir tercih yapabilirdi, yapmamış. Oysa ki tertemiz rejisine kıymamasını beklerdim! Erdinç Doğan'ın Mümtaz Sevinç'e benzemesi benim için sürpriz oldu, çok sevdiğim bir oyuncuydu, onu da rahmetle anmış olayım.

Tek kişilik oyunlarda, oyunu tamamlayan farklı karakterleri oynamak güç iş; gerek yönetmen, gerek oyuncu bu güçlüğü birlikte sıkıntısız aşmış. Denize bakan yazı masası fikri, bir yazarın dünyasını betimlemek açısından olanaklı bir seçim, bu dünyayı doğru tanımlayan efektler eşliğinde İstanbul- Adalar arasında gidip gelen sandala bindik hepimiz. Heybeli'de mehtaba daldık, kuşları kovaladık. Ada'ya giderken arkamızda bıraktığımız İstanbul'u düşündük, denize sıkı sıkı sarıldık, tekrar İstanbul'a döndük. Biz İstanbul'u tanıyorduk; yanılmışız, tanıdığımızı sandık, ki yazar da böyle söylüyor. Sandalı bekletmeden süren oyuncuya inandık, malzemeyi iyi döşeyen yönetmenin gösterdiği rotayı izledik. 

Yazmasa deli olacak muhteşem bir yazarın ne övülmek ne de sövülmek umurunda değildi. Çünkü o zamanlar klas zamanlardı, henüz ekmek ve su bozulmamıştı. "Şiir Münakaşası" yapılan bahtiyar yıllardı. Taksim Parkında ışıklar yanmıyor artık, akşamları kimse işten eve dönmüyor, kimse artık sizli bizli konuşmuyor! Bugünlerde herkes senli benli, enseye tokat, linçe davet! Şimdi parklarda aşık çiftler oturmuyor, oturana ceza kesiliyor. Hele aşık çift olarak otur bakalım, "zındık" deniliyor! O güzel zamanların insanları güzel, beyaz atlarına binip gittiler. " Demirin tunçuna, insanın piçine kaldık!" Bu zamanla o zamanın tek ortak yanı, hiçbir dönemde değişmeyen aydın düşmanlığı. Despotizmin bu ülkenin genlerine sinmesi! Siyasetle hiç ilgisi olmayan Sait Faik'i sorgulayan savcılar o zaman da varmış. Bu zor günlerde bize bu oyunu sunan herkese minnettarım. Onların sayesinde İstanbul'u gördük! Pencerelerimizi İstanbul'a açtık, martıların sesini duyduk, İstanbul'da açan erguvanların kokusunu hissettik. Onlar bize, aşkı, insanı, sanatı, edebiyatı hatırlattı. İyi ki sanatçılar var.

Derin bir boşluğa selam veren oyuncuyu hüzünlü bir sessizlikle alkışladım.

* Sinema perdesinde keşke oyuncunun değil, yazarın çocukluk fotoğrafı olsaydı.

* Keşke oyunun finalinde Savaş Dinçel'in suretini görseydik.

* Resitatif de olsa şarkıları keşke oyuncu söylemeseydi.

* Taksim Parkı değil de keşke Gezi Parkı denilebilseydi.


Erdinç Doğan





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir." M. Kemal Atatürk

"Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor.."