*Miami'de Bir Gece- On Night in Miami



                             Yönetmen-  Regina King 

İstanbul'da Bir Gece... 

Yaz... sıcak...

Şikayetim yok, yazcılar sıcak sever. 😉 

Blogumla karşılıklı bakışıyoruz. Uzun zamandır uğramadım yanına, hesap sorma yetkisi olsa, soracak kadar aksi bakıyor. Arka arkaya saydıracak belli, fırsat vermiyorum, hemen sohbete başlıyorum. Konu çok canım blogcum, sanat sepete odaklanınca yazmaya değer bir iş izleyene kadar bekliyorum. Nihayet beni heyecanlandıran bir film izledim, hemen çöktüm başına. Dur panikleme, çöküyorum derken lafın gelişi, yerin sağlam, kayyum ataması yapmıyorum, niyetim iyi, tozunu silkelemeye, sayfayı şenlendirmeye geldim. 

Filmin adı; "Miami'de Bir Gece" Dört ikon karakter, kendileriyle hiç örtüşmeyen, ne işleri var burada dedirten, silik, sönük bir otel odasında buluşur. Bir hayli renkli, sinemaskop, şahane bir film.

Yıl 1964, 20.Yüzyılın en büyük sosyal olayları patladı patlayacak, özgürlük rüzgarları esiyor her yerde. Birkaç yıl sonra dünya yerinden oynayacak! Müzikte ve sporda Afro- Amerikalıların etkisi bariz bir şekilde yükselmiş, buna rağmen toplumsal hayattaki ayrımcılık en pis bir haliyle sürüyor. Siyah tenli insanlar ancak başarılı oldukları yerde kabul görüyor, toplum onların prestijlerinden faydalanıyor, ama sosyal hayata karışmalarına hala izin verilmiyor. 

Boksör Cassius Clay, Amerikan futbolunun en prima ismi Jim Brown, müzisyen ve yapımcı Sam Cooke, İnsan Hakları savunucusu Malcolm X in daveti üzerine, sıradan bir otel odasında buluşurlar. Hepsi birbirinden ünlü, başarılı, paralı isimler dar alana sığmayan coşkularıyla, kapalı kutu mekanda, sabahın ilk ışıklarına kadar durmaksızın hesaplaşırlar. 

Birbirleriyle uyumlu kimyalara sahip, kabına sığmayan, enerjik, dört siyah erkek, dar alanda uzun uzun paslaşırlar. Benim açımdan filmin ilginç özelliği de bu. İlgimi çeken bir başka özelliği ise, filmin bir tiyatro oyunundan uyarlama olması. Tek mekanda geçen, diyaloga dayalı bir film olması sebebiyle zaman zaman bazı sahneler sarksa da, tuhaf bir şekilde sıkmıyor, bir anını bile kaçırmak istemiyorsun. 

Yönetmen Regina King'in ilk filmi; beğeneni kadar beğenmeyeni de var. Olağan bir şey, ben fazlaca beğendim. Seyretmeden bilemezsiniz! Reğina King'in yönetmenliği kabul görmüş olmalı ki, bugünlerde 2.filmini yönetmeye hazırlanıyormuş. Güzel olduğunuz kadar, akıllı ve yeteneklisiniz Regina Hanım.👩

İnsanlar ölür, ne var bunda değil mi? Çok şey var; çünkü siyahlar, derilerinin rengi yüzünden ölüyor. Beyaz ırkla aynı ayrıcalıklara sahip olma mücadelesi verdikleri için öldürülüyor. Hayatları boyunca ırkçılığa karşı mücadele etmek zorunda kalıyor. Başarılı olması, ünlü olması, Amerika'ya Başkan olması bile bu insan üstü mücadeleyi bitirmeye yetmiyor. Daha birkaç ay önce ABD'nin Kuzey Karolina eyaletinde polisten kaçarken öldürülen Adrew Brown'u unutmadık. Bir filmi izler gibi izledik öldürülüşünü! O sebeple böyle filmler yapılmalı, kusurlarıyla seyredilmeli, alkışlanmalı. Belki de bir kadın yönetmen tarafından çekildiği için bu kadar duyarlı, bu denli incelikli bir film olmuş. 

Casius Clay, dünya şampiyonluğu maçını kazanmıştır, bu gecenin sabahında, fazlaca etkisinde kaldığı Malcolm X yanına alıp medyanın karşısına geçecek, Müslüman olduğunu, Muhammed Ali ismini aldığını açıklayacaktır. Onlar medyanın karşısındayken, içeride kalan arkadaşları Jim Brown ve Sam Cooke'da pencereden onları izler, mücadeleye bundan sonra nasıl katkı vereceklerini konuşurlar. 

Oyunculuklar oldukça iyi, bu tarz filmler kötü oyunculukla hiç çekilmez. Özellikle Malcolm X'i oynayan, Britanyalı Actor Kingsley Ben- Adir'in incelikli oyunculuğu çok etkileyici. Daha önce izlemediğim için hayıflandım, bundan sonra takipçisiyim. 

Gerçek karakterler, hiç yaşanmamış bir gecede buluşup, bir hayal dünyası içinde kaderlerini çizerler. Ancak bir tiyatro oyununda mümkün olabilen, hayal atmosferi içinde, parçacıklara ayrılırlar. Ünlü ve başarılı olmaları, akıl dışı bağnazlığı, ırkçılığı yenmek için yeterli değildir. Daha güçlü olmaları, bütün ezilenler gibi, ileriye, hep ileriye doğru yürümeleri gerekmektedir. 

Özgürlük şarkıları besteleyerek, top koşturarak, sinema oyunculuğu yaparak, ringlerde daha çok şampiyonluk kazanarak, korkmadan konuşarak, büyük kitleleri etkileyeceklerdir. 

Suretleri düşüyor hayatımıza. Bir hayalden ötesine geçip, izlerini bırakıyorlar, kendilerinden hayranlıkla bahsetmemizi sağlıyorlar, saygın bir yer ediniyorlar insanlık tarihinde.

İyi ki yaşamışlar. Ölüm onları teğet geçmiş! 

* Prime Video 






                 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir." M. Kemal Atatürk

"Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor.."